20 Ağustos 2008 Çarşamba

Singapur - Modern Vahşet Ülkesi

Singapur, nam-ı diğer aslanlı (Singa) şehir (Pore), 640 km kare alana ve 4,5 milyon nüfusa sahip ama yılda yaklaşık 10 milyon turist alan küçücük bir ada devleti. Dünya'nın en küçük 8. ülkesi olan Singapur, Merlion (deniz aslanı, yukarda 3. fotoğraf) ile simgelenmekte ve hiç bir dış borcu olmayışıyla, tertemiz sokaklarına bal dök yala hissi yaratışıyla, düzenli trafiğiyle ve ultra modern binalarıyla ilk bakışta insanı oldukça büyüleyen bir yer. Dahası, Dünya'nın en işlek havaalanlarından birine sahip ve havayolları pek çok kez Dünya'da 1. seçilmiş, National University of Singapore Dünya'nın en iyi ilk 50 üniversitesi arasında, ve aynı zamanda Çin ve Hindistan deniz yolu üzerinde oluşunun da büyük etkisiyle Dünya'nın en işlek 2. limanına sahip olan ve Asya'nın finans merkezi haline gelmiş bir orkideler diyarı Singapur.







Nüfusun %70'ini Çinliler, kalanını da Maleyler, Hintliler ve çok azınlıkta olan Avrupalılar oluşturmaktaymış. Uzun yıllar İngiliz sömürgesi olduktan sonra, çok kısa bir süreliğine Malezya'ya bağlanmış ve son 40 senedir özgür bir ülke olarak varlığını Çinli bir hükümet yönetiminde sürdürüyormuş.








Bu harikalar diyarı gibi görünen minicik ülkede geçirdiğimiz kısıtlı zaman içerisinde, pek çok hayvanı olabildiğince doğal bir ortamda görebildiğimiz gece safarisi yapabildik, ve yapay bir güzellik diyarı olan Sentosa adasını, Orchard Caddesini (maalesef sadece 100m.sini), Singapur'un ilk yerleşim merkezi olan Çin mahallesini ve orkide fotoğraflarını çektiğim Botanik Bahçeyi görme şansımız oldu.


İlk fotoğraf gece safarisine başlamadan önce yapılan bir şovdan, diğer fotoğraftaki baykuş da itiraf ediyorum doğal ortamında değildi, çok çok büyük bir kafesteydi :) :(



Sentosa'ya giderken teleferik yolculuğu şehri ya da 'ülke'yi diyeyim :) tepeden görmek için güzel bir seçimdi. Bu gezi sırasında ülkenin limanını ve yapılmakta olan kumarhanenin inşaatını görme şansımız oldu. Singapur kumar ile de ülkeye yılda ortalama gelen 10 milyon turist sayısını daha da artırmak hedefindeymiş. Kıskançlıktan "Gözünüz doysun!" demeden edemedim :)
(Not: Aşağıdaki ilk fotoğraf 40D ile çektiğim ilk fotoğraf olması açısından önemli :). Diğerlerine gelince, teleferikte cam arkasından, üstüne bir de yerden 200m yukarda minicik bir kutu içerisinde olmanın yarattığı korku faktörünün baskısı altında çekildiler :). )









Sentosa'da, Singapur tarihini anlatan bir müzeyi ve Underwater World adında deniz canlılarının sergilendiği bir akvaryumu gezdikten sonra sahilde biraz yürüdük. Ben bu arada tabi ki gördüğüm kuşları kaçırmadım :)



Son olarak su, ışık ve ateşten yapılan bir şovu izledikten sonra otele daha sonra da havaalanına doğru yola koyulduk. Neyse ki başımıza hiç bir iş gelmeden ayrılabildik bu ülkeden sıkı bir pazarlık sonucu aldığımız bir Canon 40D ve 100mm objektif ile :)





Her şey hoş güzel ama bu son derece modern ve gelişmiş ülke, benim için modern bir vahşet ülkesi olarak hatırlanacak. Nedenine gelince, belki de duymuşsunuzdur Singapur'un cezalarıyla ne kadar meşhur olduğunu: "A real fine place"! (Fine İngilizce hem hoş hem de ceza demektir, dolayısıyla bu cümlenin 2 farklı çevirisi olabilir: Gerçekten hoş bir yer, Gerçek bir ceza yeri).
Hoş bir ülke ve bir o kadar da olması gerekenden çok çok ağır cezalar barındıran bir ülke burası. Rehberimizin anlattığına göre 4 ay önce Singapur Changi havaalanından transit geçen Avustralyalı bir turist yasal miktarın üzerinde uyuşturucu madde ile yakalanmış ve Avustralya başbakanının aramış olmasına rağmen ne olmuş tahmin edin? Asılmış!!! Bu kadar fazlasını hak ediyor muydu transit geçen bir turist, tartışılır tabi...

Yasal miktardan kasıt rehberimizin söylediğine göre şöyle bir şeymiş: 1 gr eroin ile yakalanmanın cezası 10 yıl hapis, 2 gr 20 yıl, bilmem kaç gr ve üstü müebbet ve Wikipedia'dan öğrendiğim kadarıyla 15 gr ve üstü eroinle yakalanmak demek ecelinizin, yalnızca transit bile geçen bir turist bile olsanız, Singapur'da gelmiş olması demekmiş...
Aşağıdaki uyuşturucu maddeler için ölüm cezasına sebep olan miktarlar şöyle:




Ülkeye girerken uyuşturucu madde ticareti için ölüm cezası olduğuna dair elinize bu kağıdı tutuşturup uyarıyorlar.







Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Capital_punishment_in_Singapore#Misuse_of_Drugs_Act


-----> Rehberin anlattığına benzer bir ölüm cezası olayını (yine Avustralyalı transit geçen bir turisti asmışlar) şu adreste de bulabilirsiniz:

http://asiadeathpenalty.blogspot.com/2006_11_01_archive.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Van_Tuong_Nguyen

Not: Bu arada aman yanlış anlaşılmasın, yukarıdaki sıraladığım uyuşturucu maddelerin neye benzediklerini bile bilmem :) Sadece adam asan bir ülkede neden bu işler böyleymiş diye meraktan araştırırken buldum ve paylaşayım dedim :)

-----> Dahası, nüfusuna kıyasla yeryüzünde en çok ölüm cezasının uygulandığı bu ülkede, cezalar arasında sopa da var !

http://www.porttakal.com/haber-singapur-da-avustralyali-gazeteci-tutuklandi-42714.html
http://www.sabah.com.tr/2008/06/16/haber,5CFE0D2B709E47B79C663EFF50A82BC6.html

-----> Onun dışında ülkede sakız çiğnemek bir zamanlar para cezası demekmiş ama son zamanlarda kaldırmışlar bu cezayı. Bunun yerine ülkeye artık sakız ihracatı yapılmıyormuş :)) Yere sigara izmariti atmak (mesela bunun cezası 1000 dolar), izin verilmeyen yerlerde sigara içmek (bu artık bizim ülkemizde de epeyce sıkı tutulur oldu), yere tükürmek, yere çöp atmak... Her biri en az 100 Singapur Doları'ndan başlayan cezalar içermekte. Tabi trafik cezaları ve de vergileri oldukça ağır ve trafik ekstra bir teknolojiyle denetlenmekte...

Sigara, çöp, tükürük, trafik falan değil de, ölüm cezası konusundaki tutumları yüzünden ısınamadım bu ülkeye. Tüm seyahatin yorgunluğunun üstüne, rehberimizin anlattığını olayları ve cezaya tabi durumları da duyunca, "Aman farkına varmayız, yaptığımız suç olur, başımıza bir iş gelmeden gidelim artık" demekten alamadım kendimi... :)

Bir de, havası Tayland kadar sıcak ve nemliydi Singapur'un ama insanlarını duyduğum kadarıyla İngiliz soğuğu vurmuş bu ülkenin; cepleri dolduğundan bu yana birbirleriyle pek görüşmez olmuşlar.




Hoşça kal Singapur, orkidelerini çok sevdim ama yine de Buda'ya yakın bana uzak ol !

17 Ağustos 2008 Pazar

Pattaya - Eğlencenin Kalbinin Attığı Kasaba

Bangkok'ta dolu dolu geçen 3 günden sonra, 1 Ağustos sabahı, eğlencenin kalbinin attığı ve Tayland'a seks turizminden dolayı kötü ün kattığı, bizim yazlık kasabalarımıza benzeyen Pattaya'ya doğru yola çıktık.

Rehberimizden öğrendiğimize göre, eskiden küçük bir balıkçı kasabası olan Pattaya, Vietnam savaşı sırasında ABD tarafından bir askeri üs olarak kullanılmış. Savaştan sonra ülkesine dönen Amerikan askerleri pek de hoş karşılanmamış, 'çocuk katilleri' diye damgalanmışlar. Artık memleketlerinde mesken edinemeyeceklerini anlayan askerler, savaş sırasında halkının kendilerine oldukça sıcak davrandığı ve yardımcı olduğu Pattaya'ya geri dönmüşler. Dolayısıyla,
Pattaya yabancıların geliştirdiği ve şimdilerde pek çok aktivitenin yapılabildiği ünlü tatil kasabaları listesinin en üst sıralarında yerini almış.


Pattaya’ya vardıktan ve otele yerleştikten
hemen sonra bahçesi fazlasıyla güzel olan bir timsah çiftliğine gittik. Nilüferlerle ve bonzailerle bezenmiş bahçenin güzelliğiyle mest olurken sadece timsah değil diğer bazı hayvanları da görmüş olduk. Yalnız yandaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, kaplanın hali içimi parçaladı.
Arzu eden ziyaretçiler para karşılığı kaplanın yanına oturup fotoğraf çektirebilsinler diye güzelim hayvanı uyuşturmuşlar ve bağlamışlar :(


Bahçede biraz dolaştıktan sonra Bangkok'ta yılan çiftliğinde yapılan yılan şovu gibi burada da timsah şovu izledik. Kolunu, kafasını timsahın ağzına sokup bir de seyircilere el sallayarak şov yapan bu arkadaşı izlerken, "az kaldı kan gövdeyi götürecek" endişeleri içerisinde 3-5 kare fotoğraf çekebildim. Söylenildiğine göre, timsahların suyuna da uyuşturucu bir madde katıyorlarmış ve fotoğrafta görüldüğü gibi hareket kabiliyeti aslında çok çevik olan timsahlar kendilerinden geçiyorlarmış. Daha önce şovun birinde, timsahın biri hakikaten ağzını kapatıvermiş ve benim kan gövdeyi götürebilir endişelerimi doğrulamış. E timsah bu! Şebek etmeye gelmez...

Bu şovdan sonra otele döndük, havuzda serinledik ve daha sonra Pattaya'nın meşhur gece hayatına bir bakalım diye trafiğe kapalı meşhur Walking Street'te biraz yürüdük... O gün fotoğraf çantamı "biraz dinleneyim artık" diyerek yanıma almamıştım ve bu sokakta o akşam kaçırdıklarımı ertesi gün telafi etmeye çalışmak zorunda kaldım.

Ve ertesi gün 2 AĞUSTOS 2008 ! Hayatımda pek çok "ilk"e şahit oldum o gün, yani Pattaya'daki 2. günümüz, benim DOĞUM GÜNÜMdü. Aklıma kazınacak bir doğum günü oldu benim için :)


Sabah kalktık ve sahilde ne görelim; deniz yok, onlarca metre ötelere gitmiş :) İlk kez gel-gitten dolayı denizin sabahtan akşama yaklaşık 80 m çekilebildiğini gördüm.



Sonra bir sürat teknesiyle Pattaya yakınlarında mercanların maalesef
artık görülemediği ama çok sakin ve temiz bir sahili ve incecik beyaz kumu olan Mercan Adasına gittik. Hayatımda ilk kez bir sürat motoruna bu adaya giderken bindim :)

Adadan döndükten sonra dinleneyim diye ben odaya çıkarken, Doğa "Ben acıktım, marketten bir şeyler alıp geleyim" dedi ve dışarı çıktı. Bu market işinin biraz uzadığını fark etmiştim ama açıkçası Doğa kapıyı tıklayıncaya kadar hazırlamış olduğu sürprizi hiç de tahmin etmemiştim. Kapıyı açtığımda elinde bir şampanya ve küçük de bir doğum günü pastasıyla "İyi ki doğdun!" diyerek geri döndü. İlk kez evli olarak doğum günümü kutladık ve doğum günümde ilk kez birisi benim için şampanya patlattı :)

Ve aynı günün akşamında, Alcazar şovu izleyerek, ilk kez böylesine imkansız görünen bir tıp mucizesine şahit olduk! Alcazar Show, Pattaya'da günde 3 kez tekrar eden, özellikle sahne dekoru muhteşem bir kabare. "Tayland kadınları da dedikleri kadar güzelmiş" diyerek izledim ve fotoğrafladım şovu ve ve ve... Şovun sonunda öğrendim ki !!! Hiç biri dünyaya kadın olarak gelmemiş. Fotoğraflarda da görüldüğü üzere insanın inanası gelmiyor. Tıp çok ilerlemiş; kas inceltme, aldırma vb. pek çok operasyon sonunda istedikleri görüntüye nihayet kavuşuyorlarmış... Yalnızca el ve ayaklara yapacak bir şey yokmuş...












Tayland'a gitmemen önce ekşi sözlükte "Dünyanın en güzel kadınları Tayland travestileridir" diye okumuştum. Gittim, gördüm, fotoğrafladım ve bu sözü doğruluyorum :)








Tayland travesti güzeli! Doktorları takdir ediyorum...






Alcazar şovu izledikten sonra bir önceki gün akşam gittiğimiz Walking Street'e tekrar gittik. Bir önceki akşam yapamadığımı bu akşam yapmaya çalıştım ve fotoğraf makinemi boynuma asıp, bol bol deklanşöre bastım.



Sokaktaki barlardan birinin önünde dans eden fotoğraftaki Taili kızın adı, sağ alttaki kağıtta yazdığı üzere, Nikita ve %100 kadınmış :) E tabi böyle bir açıklama yapmakta fayda olabilir, özellikle Pattaya'da :)






Deklanşöre, makineler boynumuzda asılıyken rasgele bastık ve dolayısıyla netlik ve kadrajı her zaman tutturmamız mümkün olmadı.
Neler, kimler yoktu ki Walking Street'te... Genellikle kocalarının, sevgililerinin ve hatta babalarının ve abilerinin para kazansın diye çocuk yaşta bu sokağa getirip elleriyle bıraktıkları kızlar, 'Yaşı hiç fark etmez, belki bir Amerikalı, Avrupalı tavlarım da hayatım kurtulur' ümidiyle bekleyenler, pek çok değişik milletten ve yaştan erkekler, birkaçına yoldan geçerken kulak misafiri olduğum pazarlıklar (bir tanesinde 1000 Baht'a anlaşmaya çalışıyorlardı, yaklaşık 30 Amerikan Dolar'ı), çocuklarını akşam buraya getirip şov yaptırıp, üzerinden para kazanan ebeveynler, kimisinin liseli kimisinin denizci gibi belirli konseptleri olan barlar, altmışlık amcalarla el ele gezen yaşı tahminen 15'ten başlayan kızlar...























Öğrendiğimize göre yaşı ilerlemiş pek çok Avrupalı, Amerikalının vb, bizim kültürümüzün tersine çoluğu çocuğu bakmayınca, rahat bir yaşlılık süreci için de Pattaya'ya geliyor ve kendi ülkelerinde belki de bir bohça para harcayıp göremeyecekleri hizmeti burada kolaylıkla edinebiliyorlarmış.





Bir doğum günüm daha bu defa çok daha farklı anılarla geride kaldı. :) Ertesi gün sabahtan geleneksel Tai danslarının, Tai boksunun ve, sanırım Kuzey ve Batı'dan komşu ülke Burma ile olsa gerek, bir savaş sahnesinin sahneye koyulduğu Nong Nooch Tropik Bahçe'de bir gösteri ile öğleye doğru güne başladık.









Bu bahçenin olağanüstü güzel bir tasarıma kavuşmasına, Taylandlı ünlü bir bayan şarkıcı ve işadamı eşi öncülük etmiş. Bahçede fil safarisi, fil gösterileri ve geleneksel sahne gösterileri yapılıyor olmasının yanı sıra, bünyesinde küçük de bir hayvanat bahçesi de bulunduruyor ve büyümeye hala devam ediyor.



Tayland'da pek çok hediyelik eşyada, mobilyada, giyiside kısacası kullandıkları hemen hemen her eşyada fil figürleri görmek çok olağan çünkü filler çok önemli bir yere sahip Tayland'da. Tarihleri boyunca savaşlarda ve gündelik hayatlarında filler hep eşlik etmiş Tai insanına ve bu yüzden çok seviliyorlar. Pek çok durumda insana yardım eden bu sevimli hayvanların eğlence sektörüne de katkısı oldukça büyük. Geleneksel gösteride kullanılan fillerin savaş sahnesinden sonra, yine bu tropik bahçede, fillerin dart attığı, bowling, futbol ve basketbol oynadığı, bisiklet sürdüğü ve resim yaptığı bir şov izledik. Filleri böylesine şebek etmiş olmalarını hoş karşılamasam da, itiraf ediyorum, çok eğlendim izlerken ve çok şaşırdım bu kadar iyi eğitebilmiş olmalarına :)









Sonra 3 fil resim yaptılar ve ben bir tanesinin yaptığı bonzai resmine uçarak koşarak, Japon rakipleri geride bırakarak sahip oldum :)




Gösterinin en sonunda insanlar yere yatıp sıralandılar ve bir fil sırayla üstlerinden atladı (1.foto). Yanlış hatırlamıyorsam Taililer bunun da hayat uzattığına inanıyorlarmış, tabi hayatınız o an filin dengesini kaybetmesi durumunda oracıkta sona ermezse !.. :) Diğer fotoğraftaki arkadaş da masaj yaptırdı kendisine, hiç tavsiye etmiyoruz, maazallah hortumuyla çekiverse !.. :)




Gösteriden sonra bir de fillerle fotoğrafım oldu :) Asya filleri, rengi daha açık gri olan Afrika fillerinden daha küçük, tüylü ve koyu renk oluyorlar. O tüylerin bazılarının diken etkisi yarattığını bu pozu verirken öğrendim :)







Tropik bahçeden döndükten sonra, Tayland'daki son günümüzde biraz daha insan fotoğrafları çektik ve akşam deniz kenarında muhabbet edip içtik ve Tayland'a ertesi sabah veda ettik :)

Hoşça kal Tayland, tekrar görüşmek ümidiyle...